Merhamet kime lazım...

Merhamet kime lâzım...

Hayvanların etobur olanları hayatta kalabilmek için avlanır.
Zevk için avlananı duymadım. Ve tümü silsilevi beslenme zincirine tâbidir büyükten küçüğe...

İnsan ise ihtiyacı olmasa bile diğer canlıları öldürme, yok etme 'kabiliyeti' ni yüksek verimlilikle kullanan, zaman zaman zevk için, zaman zaman ihtiyaçlar yaratarak bu gücü kullanan tabiatıyla yaşayıp gider...

Bu arada insanın aç gözlülüğünden, doyumsuzluğundan, haddini bilmezliğinden dem vurmak için açmadım konuyu.

Burada beni düşündüren, aslında merhamet etme kabiliyetinin diğer hayvanlara değil de insana, tam bu noktada kullanılmak üzere verilmiş olması...

Nasıl anlatsam...

İnsan yeryüzündeki tüm canlıların karşısında orantısız bir güce sahip,
muhtelif yetenekleriyle, aklıyla...ve dahî duygularıyla...

İşte bu yüzden ve neyse ki opsiyonları çok fazla.

Yaşamını sürdürme güdüsü ve yönelimlerinin kısıtlı imkanları nedeniyle diğer hayvanlardan beklememiz makul olmayan, merhameti seçme imkanına sahip tek varlık insan.

Hani insanî hasletler diye tabir edilen, erdem kabul edilen ve ancak insanda vücut bulabilen nitelikler var ya...
Hani merhamet de onlardan biri ya... Rahim kökünden...koruyucu anlamında...
Bu bağlamda insanın, zayıf olanın zaafiyeti neredeyse, yönelteceği merhamet de oraya olmalı.
Sen karşındaki varlığın sana eşit ölçüde karşılık veremeyeceğini bildiğin bir zeminde ona yüklenmeye onun zaafiyetinden yararlanarak onu altetmeye çalıştığın her noktada insanî hasletlerini, hassaten de merhametini esirgiyorsun demektir.

Karşındakinin hayatına kastetmen değil kastım.
Daha ince noktalarda gerçeklesiyor merhamet-merhametsizlik.
Çünkü yaşamsal zorunluluk taşımaksızın yapılan bir müdahale var insanın kibrinden kaynaklanan.

Mesela, makul bir yetişkin, öğrenme güçlüğü olan bir çocuğu zor durumda bırakacak şekilde davranmamakla birlikte ki burada merhametli, adil olmak kolaydır çünkü yenişme derdi de yoktur.
aynı durum iki yetişkin arasında olduğunda durum farklıdır. Burada merhamete ihtiyaç olduğu gözden kaçar çünkü kişi kafasında büyüklüğü yaşla kaim kıldığı için kendini eşit koşulda görür.

Manzara net iken pozisyon belirlemek kolaydır.
Çünkü manzaraya göre kendini ayarlayanların vicdanının kilidi dışarıdan açılır.
Mühim olan manzarayı görmeden de o kilidi içeriden açabilecek kadar durumla ilgili hakikatten emin olmandır.

Demem o ki,
Merhametini göstereceği durumlara ilişkin kafa karışıklığı içinde olduğunu düşünüyorum insanın...

Merhameti acımayla karıştırıyor kimileri...kimileri sadaka vermenin sevap kaleminden işgördüğünü, bazıları da yardım kampanyalarıyla vicdan temizliği yapılabilecegini sanıyor.
İyilik yaparak yüce gönüllü, görmezden gelerek hoşgörülü olunabileceği zannına kapılıyor kimileri...

Bu arada bunların tamamen yanlış olduğunu söylemiyorum. Ama odak şaşması olduğunda tüm bu yapılanların, faillerini varmak istedikleri hedeften uzaklaştırdığını söylüyorum.

Bu da yine kendi hakikatini kavrayamamış olma maluliyetiyle ilintili insan türunün.

Madem insan yeryüzünde sadece onun sahip olduğu bir takım özelliklerle donanmış, o zaman bu bir yetkinlik getirdiği gibi sorumluluk da getiriyor insana...

Bilinçli tercihler, kişinin kırmızı bluzu beyaz pantalonla mı giyeceği, bonfileyi 'medium mu rare' mi yiyeceğinin ötesinde bir anlam içeriyor.
Ve insan ancak bu bilinçli seçimleri devreye sokarak sorumluluğunu alabilir.

İnsanın sistemin içinde had bilmekten öte, adalet mekanizmasını, gelişkin vicdan mekanizmasıyla doğrulayarak, kendisine biçilmiş kaftanı giymesi gerekiyor.

Bu yüzden merhamet bize kesin lazım...ama ne için, kim için kullanılacak asıl onu bilmek lazım.

Işıl
Mayıs '20
Teşvikiye

Yorumlar

Popüler Yayınlar