Süreğen

Bugün, 'süreğen' sözcüğü çıkageldi arşivimden nedense?
Süreğenlik...
Süregelmek, süregitmek, sürekli,
Süreç...süre kökünden akrabalar...
Ha...sürdürülebilirlik var bir de...
Çok sevilen...ve sair aklıma gelmeyenler...

Hani dil canlıdır ya...
Sözcükler kendiliklerinden hayatımıza girerler, yine kendileri çıkarlar işleri bitince...Tabii ki çıkışları girişlerinden daha sessizdir doğaları gereği...
Aslında belki de gidişini hazırladığının farkına varmadığımız tantana o gitmeden önce kopmuştur da o da çaresiz terk etmiştir sessiz sedasız sahneyi ...

Nasıl ihtiyaç duyarız onlara..Öyle ya..onlar özgür ama, ilişkide oldukları bizleriz..
Neden çağırırız?...
Sonra zamanın bir yerinde nasıl göndeririz?...
Biz onları yönetiriz ...
Çaktırmadan onlar da bizi aslında...

Falan..filan da...

Söz dilinin davetli olmadığı bir yaşam tahayyül edelim.
Mesela,
beşduyu tamam...
düşünme... hissetme nasıl olurdu sözcüklerin lisanı olmadığında...
Varlık bütünümüze ulaşan tüm uyaranların, tüm bilgilerin dile çevrilmeksizin bünyemizde işlev bulması...

Üzerine makaleler yazılan...yazılası...

Ne çok şey değişirdi düşünsene...Dil bir nevi toplumsal sözleşme!!! ise...
Ki bağlamı gereği bizi anlaşma/anlaşmama zemininde buluşturan en temel etkendir bizatihî...
Onun yokluğunda nasıl bir toplum tahhayyülü olurdu?

Bildirimler...Geribildirimler...

Yalan varolabilir miydi mesela...Bence zor.
Lisanın keşfi, onun karakteri gereği yalanı da muhtevidir çünkü...
Mütemmim cüzü neredeyse...

Hançere sesinin olmadığı, sözcük kavramının dahi yeralmadığı, beynin fonksiyonları arasında sesli sessiz konuşma (sözcüklerle düşünme) işlevleri bulunmayıp, kavramların, asal değerleri üzerinden işlendiği ve bu doğrultuda bir beyin iletişimi kurularak varlığını sürdüren bir toplum...

Ama ben yine de lisanın, insanın
liyakatı olduğunu düşünürüm.
Bir hakediş...Ama bunun yanısıra insanın düşüşüne de kapı açan bir opsiyon taşır...

Evet dünyadaki sayısız türden varoluş formu birbirleriyle iletişim halinde, en süptilden en görünenine...hepsinin bir dili var...her düzeyde...
Belki demin dediğim en temel iletişimi en doğru şekilde kuruyorlar birbirleriyle...

Bu arada 'gelişkin' insan
yalana bulaya bulaya, sözü, yamaca yuvarlayıp koca bir kartopunu birbirinin üzerine salıveren çocuklar gibi, oyun oynarcasına, alabildiğine sorumsuzca, görünmez, duyulmaz kılıyor gerçekleri...
Oysa bu mekanizma, bu donanım, bu işletim sistemi
ne için var?
Belki evrenin en ücra köşelerine
ulaşabilme yeteneğini haiz,
İletişim kabiliyeti böylesine kompleks bir yapı, neden kendini inkar eder?
İrade insan olmanın en temel göstergesiyken...
Neden varlığına sahıp çıkıp, devraldığı mirasın sorumluluğunu kavrayamaz?

Maneviyata dayalı literatürdeki 'kelam hakkı' kavramını çağırdı belleğim şimdi de...

Eğer bu bir haksa boşuna verilmiş/alınmış olmamalı...

Lisan, insanın tercümesi.
İnsan yapıp ettikleri ile dil oluşturan, doğanın temel birimlerinden, belki de en gelişkini...

Hal böyleyken,
'sürdürulebilirlik' kavramının oturtulduğu, anlam bulduğu zeminde 'sürdürülmeye' çalışılan doğanın varlığına ilişkin çaba, insanın varlığıyla kaim olmadığı gibi tam tersi daha garanti görünuyör.

Buna mukabil insanın yaşamını 'sürdürülebilir' kılacak ve geleceğin insanı olacak, daha üstün yeteneklerle evrensel bağlantıları temin edecek insanın varlığı, tamamen yine insanın bugünki 'sürdürülebilirliği' teminine bağlı.

Sahip olduğumuz her türden lisanın münasebetini, kıymetini bilmek, hakkını verebilmek, hakiki kelam hakkını alabilmek dileğiyle...

Işıl
Mayıs '20
Teşvikiye

Yorumlar

Popüler Yayınlar