Hesiodos

 Bülent Ecevit'in;

"Bizimle dirilecek bir gün Ege' nin altın çağı, yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı" dizeleriyle giriş yapar Azra Erhat "HESİODOS ESERİ VE KAYNAKLARI" adlı yapıta.

Dört başı mamur ve böylelikle başlı başına bir açılımı hak eden dizelerle...

Antik Yunanca'dan çevirisi, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat tarafından yapılan, giriş ve sözlük bölümleri Azra Erhat imzası taşıyan, TTK (1977) yayını eseri yorumlarken; yazarın nazarını, söylenceleri Musa'lardan alıp bize verenin anlayışını aktarmaya çalıştım.

HOMEROS MU, HESİODOS MU

Hesiodos, Boiotialı ozan (MÖ 700 civarı) Homeros'un ardılı, tahminen 150 yıl kadar...Babası Kyme'li, yani Aiol aslen. Azra Erhat'in deyişiyle "köylü" Homeros'a nazaran. Zira günlük hayatı anlatır, derdini tasasını, karamsarlığını içinden taşan. Onu da Anadolu'yu bırakıp geldiği toprakların zorluğuna bağlar yazar yorumunda.

Diğer yanda, anlatım zenginliği itibariyle Homeros'la kıyaslarken, tanrıların aşkî birleşimini tasvir edişini; pek kuru bulur “Zeus'la Hera’ nın, yatağında seviştiği tanrısal toprağın seriverdiği çimen ve lotusların, altın bulutla örtüldüğü “ tahayyülüne kıyasla Homeros'un, Hesiodos' un Aphrodite'le Ankhises'in birleşmesini bir çırpıda anlatıverişini.

Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı'nın Hesiodos'un memleketi olan Helenistan'ı, İonya'nın yanında epey ilkel bulduğunu, Anadolu topraklarındaki medeniyetin yanına yanaşamayacak seviyesinden dem vurduğunu hatırlatır. Pek de haksız olmadığını ifade eder Balıkçı'nın.

Bununla birlikte, anlıyoruz ki çalışmaları ilerledikçe farkettiklerini aktarırken; "Hesiodos daha İonyalı, daha Anadolu'ludur Homeros'dan". Meselleri Anadolu geleneklerinden köken alır zira.

"Onu en iyi biz Anadolu'lular anlayabiliriz" der sözlü geleneğin kökleri bizde olduğundan.

Devrimcidir Hesiodos öte yandan. Hikâyelendirme dili ve ölçüleriyle yeni olana kapı açar çünkü.

Hesiodos'un devrimselliğinde bize yansıyan, toplumsal dertlerden şikâyetlenmeleri, gündelik ve sıradan olanla kurduğu bağ, Homeros'un üslubundaki destansı karakterlerden hiç vazgeçmeyişine kıyasla oldukça yenilikçidir, sebebi kırsaldaki bir göçmen çocuğu olmasına bağlansa da...


ESERLERİ

"Theogonia" ile "İşler ve Günler" Hesiodos'un anlattıkları.

İlki, tanrıların doğuşunu, varoluşun tercümesiymişçesine aktardığı, her bir tanrıyı nitelediği, "bütünü ihata eden Allah" anlayışının henüz nüfuz etmediği topluma Allah'ın sıfatlarını tanrıların her birine yansıtırcasına bölüp sorumluluk paylaştırdığı, onları biraz daha insana yaklaştırıp anlaşılır kıldığı eseri.

Musa'larla yani Zeus'un dokuz kızıyla başlar Theogonia.

Öyle ya her şeye ses, nefes verenlerdir onlar. Anlatır onlar aracılığıyla ta başından. Hiçliğe içkin Khaos’tan, varlığın nüvesi toprak ana Gaia’ya, onun birleştiği göklerin temsilcisi Uranos'a, sonra Gaia'dan doğan Rhea'ya ve zamanla özdeşleştirilen Kronos'a...O gelince; ki toprak oğullarının en belalısıdır o; kendinden doğanları yer.

Tik tak...Zaman (khronos) hep galebe çalar gibi durur ya varoluşa…Ama akıl ve kalbi bir araya koymuş ki en bilinmez olan, zamana da ayar versin tüm donanımıyla, yaratılan.

Nitekim Kronos'un hakkından gelmeyi bilir küçük oğul. Yıldırımlarını, şimşeklerini Kyklop'lardan alan Yüce Zeus.

Bu arada adını anmışken, babaları Uranos tarafından yeraltına hapsedilmiş tek gözlü devler Kyklop'lar; daha önce Zeus tarafından kurtarılıp, bu iyiliği unutmayanlar yanındadır Zeus'un. 

Böylece Titanlarla Olymposluların kıyasıya savaşı Titanomakhia, varoluşun güç dengelerinin temsiliyeti olan ölümsüzler, yarı ölümlüler, hükmedenler, katledenler, taşeron ehiller arasında 11yıl sürer.

Ve nihayet Oğul Zeus, olur Zeus Baba.

İkinci eseri Hesiodos'un "İşler ve Günler" dir.

Babasının mirası olan toprağın adil paylaşımı ve çalışarak hak etmek konusundan bahisle, kardeşi Perses'le halleşmeye çalışmasını, bazen dert yanarcasına, bazen kızgınlıkla, bazen baş öğretmen edasıyla, her bir insanlık derdine, en çok da erdemlerine vurgu yaparak, kavgaysa kavga, çalışmaksa çalışmak, denge ve ölçüyse de gani anlatır, tanrıların her birinin rolünü de yerli yerinde kullanarak.

Böylelikle didaktik şiirin de öncüsüdür Hesiodos, başlagıcını Homeros' un yaptığı, Yunan kozmogonisini, sistem kurarcasına anlatmanın yansıra.


PROMETHEUS VE İNSANIN EVRİMİ

Her iki şiirde de konu edilmiş önemli bir figürdür Prometheus...

İnsana yani ölümlülere ateşi vermesiyle temsil edilen ve insanlığı sonsuza dek değiştiren, medeniyet adı altında toplanabilecek silsilevî değişimi, acısıyla, tatlısıyla insanlığın kucağına bırakan eyleminin karşılığı olarak, Zeus'un, Pandora’yı yaratıp, insanlığın, bile isteye zorlukları kucaklamalarına neden olacak olayların sorumlusu sayılan kadın figürünü başlarına dert ederken şöyle der Zeus:

"İapetosoğlu, sivri akıllı kişi: seviniyorsun ateşi çaldın, beni aldattın diye, ama bil ki dert açtın kendi başına da: Çaldığın ateşe karşılık bir bela, öyle bir bela salacağım ki insanlara, sevmeye okşamaya doyamayacaklar bu belayı"

Daha önce de prometeus'un, verdiği bir ziyafette Zeus'u kandırıp ortaya gelen öküzün kemiklerini Zeus'a, etlerini insanlara yedirme girişimi…

Tanrının, Prometeus un, ciğerlerini bir kartala her gün didikletip her gün yeniden iyileştirerek acı çekmeyi daim, ölümü hariç kılan cezaya hükmetmesi...

Tüm bu meseller ilahi katmanların, adalet terazisini kullanış ustalığını gösterirken bir yandan, diğer yandan da, insanlığın, anlayış geliştirmek için evrime tâbi kılınışına nasıl da anlatımlı birer örnektir.

Bilginin sorumlusu Musa' lar iken Homeros'un nazarında, Hesiodos'unki deneyimdir, her ne kadar Musa'lara sorup dinlese de...

İşte bu noktada batıdaki ampirik bilginin temellerinin atıldığına tanıklık etmekteyizdir.

Tabii ki verilecek çok kıssa, alınacak çok hisse var daha bu efsanelerden ama ilk ışıyanları  aktarmakla yetiniyorum şimdilik...


SOYLAR EFSANESI 

Son bir not daha; Hesiodos, “İşler ve Günler”de insanlığın beş farklı çağından söz ettiği soylar efsanesinde "İnsanın Altın Çağını" anlatırken der ki:

"O zamanlar Kronos' un gökleri tuttuğu zamanlardı. Tanrılar gibi yaşıyordu insanlar. Kaygısız, rahat, acısız, dertsiz. Belalı ihtiyarlık çökmüyordu üstlerine",

"Dünyanın varı yoğu onlarındı. Toprak kendiliğinden bereket saçıyordu. Sayısız nimetler ortasında rahat memnun yaşayıp gidiyordu insanoğulları tarlalarında"

Sonrası malum...

Ayrılıp tanrılardan düştüler dünya dertlerine...

Prometheus ateşi verirken insana, insan olma sorumluluğunu da vermiş oldu belki de bir bakıma.

Tecellisi buydu insana biçilen hakikatin belki.

Ve belki de düştüğü dünyadan çıkmak, tekrar yükselmek ait olduğu yere, nihai kaderi tecelli ettiğinde.

Yorumlar

Popüler Yayınlar