Biliyorum demodeyim

 İnsan niye okusun ki...


Yaşlandıkca ferkediyorsun hayatın sana bişeyler anlattığını...

Gençken öyle değil hayat.
O kadar çok seçimin var ki ve dolayısıyla vazgeçişin...
Beğendiğin-iğrendiğin,
Sevdiğin-nefret ettiğin,
Onayladığın-reddettiğin,
İçine aldığın-dışarıda bıraktığın...

Sofraya her oturuşunda tabağındaki yemeğin yarısını tabakta bırakmak gibi...
Sen bıraktıkça belki de ziyafet sofraları kurulabilecek kadar çeşidin, lezzetin, yaratımın, ustalığın geride bırakılıp, eksik kalındığı...masadaki zenginliğin görmezden gelindiği...

Çok beylik di mi...
Dedim ya yaşlandıkca farkediyorsun hayatın sana birşeyleri anlattığını...
Ama anlayan kim...

Çocuklara okuma alışkanlığı vermeye çalışır büyükler ya hani...belki de 'bilmekten' vazgeçmeyi ögrenebilelim diyedir...
Belki uzun bir süre,
görmek için bakmayı, duymak için dinlemeyi bilmeyeceğimizi bildikleri için bizi 'bilmekten' vazgeçirmeye çalıştılar okumamızı sağlayarak...

Okumak;
Hayatın geri kalan kısmındakileri,
Elinin tersindekileri,
Kafanın arkasındakileri,
Hiç gözgöze gelmediklerini,
Hiçbir zaman isabet etmeyeceklerini,
Hep azı kalan, çoğu giden zamanların bir yerinde,
En sevilenlerden de olsa, bir karambolde ihmal, bir arbedede darpedilenlerin sendeki mutlakiyetlerini...

Okumalı insan...
Kesekağıdı olmuş gazeteyi...
Aylar önceden kalmış dergiyi...
Gitti gidiyordan rastlantıyla edinilmiş şiir sarısı ciltleri...
Ciltler dolusu masalları, hikayeleri...
Çalınmış şamdanların, çalınmış hayatlarla yarıştığı en edebîlerden, en edebsizlerine...
Ezelden ebede yürürken geçtiğimiz her taşın adını 'miltaşı' koyabilmek için...


Işıl
14 Eylül '20
İstanbul yolu

Yorumlar

Popüler Yayınlar