Postmortem...

 Fotograf makinası icad edildiğinde  böylesine ileri bir teknoloji sadece çok önemli belgelemeler için ve nadiren de sıradan insanlar tarafından kullanılıyordu. Bu imkanı yakalayabilenler yaşamlarının dönüm noktalarını resimleştiriyor bazen de ölen bir yakınlarının anısını yaşatabilmek, onu ölümünden sonra da görebilmek, fotoğraf sayesinde olağanüstü bir şekilde  imkanlı hale geldiğinden, sanki o kişi yaşıyormuşcasına giydirilip, süslenip mevta ile fotoğraf çektiriliyordu...

Bu bir nevi ritüeldi o yıllarda ve gerçekten bir işlev görüyordu.(bkz. Postmortem photography)
Yaşamla ölüm arasındaki o dramatik ayrıma bir nevi meydan okunuyordu. Yaşamı sonsuz kılmak gibiydi. Büyülüydü hatta. Ölüydü aranıza aldığınız, o çok sevdiğiniz...Ama yaşamın içindeydi aynı zamanda.

Şimdi ise elimizin altında, yaşamı an be an  yakalamayı  imkanlı kılan birçok teknoljik aleti bir avuca sığdıran telefonlarımızın fonksiyonlarından sadece biri bu icad..Ve 2 yüzyıl önce bu  'olağanüstü' imkanın neredeyse ölüme galebe çalacak bir 'canlılık' yaratan işlevinden bugüne geldiğimizdeki hal, onu adeta, 'yaşadığımızdan' emin olmamaktan kaynaklı bir 'varlık sabitleyici' olarak kullanmak.
Öylesine özen dolu bir 'sahtelik'le yerine getiriliyor ki her bir çekim ritüeli,  fotografın içindekiler yaşamın bir parçası  olmaktan fersahlarca uzak, postmortem fotografların irkiltici gerçekliği ortaya koyuşunun aksine...
Belge var mı var ama ne içindekiler  ikna oluyor ne dışındakiler içten içe...
Belki de bu yüzden  yaşadığını belgeleme ihtiyacı ile daha da çok kayıt altına almaya çalışıyor herkes 'an' larını...

Öyle ya...başkasını inandırmak için insanın önce  kendisinin inanması lazım kendi yalanına...

Tek 'an' a sığan sayısız kare, tek kareye sığan sayısız 'an' ile yer değiştirdiğinde yaşamı yakalamak mümkün mü...pek sanmam.
Yaşam 'an' ın içinde ya sadece...Ve bu klişeyi  de biliyoruz  ya herşeyi bildiğimiz gibi...işte başımıza ne geliyorsa, 'an' ın içini arsızca doldurmaya çalışmaktan geliyor...herşey hiçbirşeye tekabül ediyor bu arbedede....birbirinin aynı anlar, aynı gülüşler, aynı bakışlar yığını üstümüze yıkılıyor...Ölümün hüzünle karışık bir heyecanla karşılandığı, ölüyü diri gibi gösteren bir ritüele ihtiyaç yok...Yığınların altında ezilip, canlı taklidi yapan ölüler gibiyiz zaten...

Yorumlar

Popüler Yayınlar