Mater

 Dişil varoluş zemini,

 Eril fiiliyat...


Kadim anlayıştan yola çıkarsak, dişi enerjiye atfedilen anlamı, Yunan mitolojisindeki "başlangıç" kavramına giderek bulmak mümkün...
Başlangıçta herşey tektir... Khaos vardır ikililikten önce..
Sonra, varoluşun zemini olan dünyayı temsil eden Gaia çıkar karşımıza... Yani toprak ana...
Tüm varlığın nüvesi Gaia nın, Uranos'la yani uzayı, gökleri temsil eden bütünleyici enerjiyle birleşmesi silsilevi oluşumlara gebe bırakır Gaia'yı...Durağanlığı harekete çevirecek olan karşıt güçler, yani - ve +  kutupların varlığı ile devinim başlar...

Antik çağın ozanı Hesiodos, "Theogonia"da yani tanrıların doğuşunu anlattığı eserinde şöyle tanımlar Gaia'yı;
"Geniş göğüslü Gaia, Ana Toprak, Sürekli sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin....."
ki  Gaia kendiliğinden var olur Khaos'tan...O bir tanrıdan çok kozmik bir varlıktır  ve bütun ögelerin kaynağında bulunan ana ilkedir...
"Parthenogenesis" (kendi kendine doğurma) prensibine göre gökü, dağları, denizi yaratır...
Belirsizlikten...boşluktan çıkar ve evrensel düzeni oluşturur.
Hesiodos şöyle anlatır devamında;
"Toprak bir varlık yarattı kendine eşit.
Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı Gök'ü, mutlu tanrıların sürekli sağlam yurdunu, yüksek dağları yarattı sonra, kayalıklarında tanrılar oturan dağları...Sonra denizi yarattı, ekin vermez denizi: Azgın dalgalarıyla şişen Pontos'u.
Kimseyle sevişip birleşmeden yaptı bunu."

Öyle ya, henüz cinsel birleşmenin, nesil idamesindeki yaratım süreciyle bağlantısının kurulamadığı dönemde Ana; "mater" yalize eden, yoktan var eden, yani mucizevi  olandır...Kadim anlayışta "Ana tanrıça kültü" bu yolla somutlanır....
Bereketin, yaratımın, her türden doğuşun sebebi ve aracısı olarak bazen Kibele, bazen Artemis olur adı.

Başa dönersek, Uranos kendinden olan oğulları; Gaia'nin doğurduğu  Kyklopları (tek gözlü devler), Hekatonkheirleri ( yüzkollular) iğrenç bulur ve tekrar karnına gömer Gaia'nin...
Böylece belki de kadının yaratma sürecine ilk direnci ve belki de dualiteyi temsil eden dişi ve erkeğin en temel  karşıtlıklarına ve  dengelenme çabalarının başlangıcına tanık oluruz.
Dişi yaratmaya ve yaratımı sürdürmeye programlıdır ve hep bilinmeze gebedir. Zaten yaratım, doğası gereği bilinmezi içermek zorunda değil midir?
Yeni olabilmesi için, yepyeni varoluşları belki de varoluş ortamlarını başlangıçtaki gibi oluşturabilmesi için....
Erkekse "Logos" la temsil edilen aklı, düşüncenin dile gelişini ve nihayetinde kültürü oluşturur ve her bir noktanın anlamlanıp "puzzle" ın parçalarının bulunarak tablonun tamamlanmasıyla gelecek bütünlenmeyi sağlamak için çabalar.
Uranos' un kanının karıştığı denizin köpüklerinden doğan Aphrodit'in yarattığı, arzunun ve dolayısıyla yaratımın itici gücünün temsiliyeti olan "Eros'"un karşıtıdır "Logos".
Böylece Batı kültürünün zemini oluşur Yunan mitleri ve sonrasındaki felsefi anlayışla...
Belki de dişil enerji böylelikle kontrol altına alınır!!!!  Ve tek tanrılı dinlerin zemini varolur...Kronos, Uranos'u Zeus ise Kronos'u alt etmiş,
"Zeus Baba" lığa terfi etmiştir. Zeus artık tek söz sahibidir...Gerçi dişi enerji yine iş başındadır...ama çaktırmadan....Hera, Zeus'un karısı ve kardeşi olarak tüm dişil enerjileri temsil eder bir nevi...ama bu kez dişi enerji gizli gizli yapar yapacağını...Haris...zalim...düzenbaz...
Aslında yönetmeyi hiç bırakmamıştır da..."akıl" lanmıştır eril enerjiyle halleşebilmek, kendisine bir yaşam alanı yaratıp işlevini sürdürebilmek için.

Böylece bugüne geldiğimizde kadın erkekle baş etmek için erkeğin kılıcını kuşanırken aslında onunla halleşme yöntemini kendi doğasını terk etme pahasına seçmektedir büyük ölçüde.
Oysa dişil yaratımdaki aktif- pasifliğin, eril olandaki pasif- aktiflikle etkileşiminden doğacak dinamizme ihtiyaç duyar varoluş.
Her enerjinin işlevi, doğasında gizlidir...Gizemse dişinin işidir....

Çünkü yaşam sürdükçe kadınlık da sürecektir...ama bazen bir kilim deseninde halini arz edecek, bazen komşu dedikodusunda arz-ı endam edecektir...

Batı, Kadim Yunan'dan alıp oluşturduğu sistematikle eril enerjinin etkinliğini  kurumsallaştırarak topluma enjekte etmiştir...Ama doğu hala böyle bir kültüre evrilmediği ve ana karakter:))
Hala baskın olduğu için erkek figürü dengelenmeyi enerjetik olarak insiyaki bir yolla sağlayabilmek için baskıyı ve şiddeti kullanmaktadır...
Eril ve dişil dengelenemedikleri ve kendi işlevlerini göremediklerinde ne olur?
Yaratma zemini yani "mater", yaşamın hakikatinin kurgulandığı alandır...Bu alana hakkını vermeyen hiç  bir yaşamsal anlayış sürdürülebilir değildir...Akıl tek başına kaldığında hareket kabiliyeti kullanılmaz hale gelir...
Buna mukabil, nasıl ki mayalanan ekmeği bir süre sonra şekillendirip fırınlamak gerekirse, her yaratımın da
işlerliğini oluşturmanın yolu, onu aklın süzgecinden geçirerek disipline etmekten geçer.
Aslında her bir varlığın kendi içinde bu dengeyi kurması, her varlığın kendi sorumluluğunu alarak bütünlenmeye adım atması esastır.

O yüzden bugün insanlık olarak cinslerin neviinden çok, taşıdıkları enerjilerin cinslerini görmeye anlamaya; dahası..HİSSETMEYE  ihtiyacımız var...bütün olarak...

LGBTİ+ bireylerin  demeye çalıştıkları, belki kendilerinin bile kapalı sisteme hapsolmamak insiyakıyle anlamını sabitleyemedikleri oluş halini böyle anlayabiliriz belki de..belli mi olur?

Özetle, başlangıçtan bu yana insan
bu dualiter sistemin dinamiklerini, karşıtlık ve dahası hasımlık algısı üzerinden yaşadığı için büyük resmi
gözden kaçırdı. Acıyla öğrenmeyi seçti ya da buna mecbur kaldı.
Oysa bize her vesileyle bu bütünselliğin ip uçları verilmişti.
Kadim bilgi, hem doğudan hem batıdan geleniyle; bütüne işaret etti.
Üzerinde bulunduğumuz bu varoluş zemini hep var kalacak, bizimle ya da bizsiz...Ama bizlerin bütünleşme anlayışı, kendi içinde taşıdığı işlevler bütününü yaşama uyarlayamadığında oluşacak dengesizlik bizleri başa dondürebilir...tam tersi ise yepyeni yaşamlara  kapı açabilir...
Seçim bizim...



Yorumlar

Popüler Yayınlar