Yurttaşlık bilinci, fikir, irfan, vicdan hürriyeti
Olası tüm hukuk dışı müdahalelerin önünü alma saikiyle yapılan olağanüstü CHP kurultayı, birincil fonksiyonunun çok ötesinde sonuçlar yarattı...
Cumhuriyetimizin kurucu partisi CHP'nin zaman içindeki erozyonuna mukabil, 19 mart itibariyle iyice somutlaşan baskı siyasetine, gençlerin önderlik ettiği karşı çıkışa desteği, kitleleri birleştiren samimi yaklaşımı ve çözüm oluşturma kıvraklığı, Özgür Özel'in şahsında vücut buldu. Özel'in beklentilerin çok ötesindeki performansı, bir "akut durum mücadelecisi" olarak potansityelini ne seviyede realize edebileceğinin göstergesi oldu.
Kurultaya dönersek, birincil gayenin önüne geçen fonksiyon, bu süreçte CHP'nin fabrika ayarlarına dönüşünün ötesinde, birlik, bütünlük bilinciyle, kitlelere liderlik edebilecek bir partinin yeniden doğuş süreciydi.
Bunca yıldır nice badireler atlatıp ayakta kalmaya çalışmış bir siyasi partinin, tüm bu süreçlerin üzerinde oluşturulan sağlam bir yapıya, her ne olursa olsun yüz yıllık bir demokrasi geleneğinin, Türk halkında temel bulmuş olmasını da eklediğimizde, faşizanlaşan Dünya' daki toplumlara örnek teşkil edebilecek bir sürecin, yüz yıl önceki gibi yine Türkiye'den başlayabileceğini söylemek mümkün.
Cumhuriyet; fikri, irfanı ve vicdanı hür nesillerin yetişmesine yönelik atılımları Ata'nın önderliğinden gelen güçle hayata geçirirken, zaman içindeki yürüyüş sırasında yine insani zaaflarla sekteye uğrayan süreçlere rağmen, oluşmuş değerler büyük kitlelerde kök salabildi.
Tanımı zaman içinde çok değişmiş olsa da, "Sınırları belli olan toprak parçasında ortak tarihi geçmişe sahip ve ortak amaca hizmet eden insanlar yurttaştır" ifadesi bana yakın geliyor...
Ortak değerlerin, ortak bilincin, ortak geçmişin ne olduğunu Saraçhane mitinglerinde koskoca kitle hep bir ağızdan İstiklal Marşı'nın;
"Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım"
mısralarını söylerken yeniden hatırladım...
Yıllardır unutturulmaya çalışılan, okullarda yasaklanan 'Andımız'ı hep birlikte söyleyen 'Z Kuşağı' nı dinlerken hatırladım.
Dinsel kimliği, ırksal kökeni ne olursa olsun güdülmeyen, kendilik bilinciyle Maçka'da, Beşiktaş'ta, Maltepe'de olan, ne için orada olduğunu çok iyi bilen, yalnızca özgür iradesinin peşinden giden, vicdanını duyan bir kitlenin, sahip olduğu ortak değerlerle nasıl bir bütünlük oluşturduğunu gördüm.
Cumhuriyet tarihi boyunca dantel gibi işlenmiş bir yurttaşlık bilincinin varlığıydı zeminde yayılmış olan...
"Teb'a" yani "uyruk" sözcüğü, "tâbi olmak" sözcüğü ile aynı kökten gelen, tâbi olan manâsındaki ve aslında anlamı, neye tâbi olduğuna bağlı olarak şekillenen bi kavram.
Evet hepimiz T.C uyrukluyuz yani Türkiye Cumhuriyeti' ne tâbiiz.
Ama demek ki teb'a olmak tek başına ortak değerleri sağlayan bir koşul değil...
Sürüden bireye, bireyden topluma evrilen varlık bilinci, ancak kendi iradesine ve vicdanına tâbi olan insanda tezahür edebiliyor.
İçinde bulunduğumuz durumu tekil perspektiften ele aldığımızda, aslında her bir bireyin kendi sınavını verdiği bu zeminde, yaşanan herşeyin, insanın, hakiki insan olma yolundaki adımlarına hizmet eden ve günü geldiğinde tüm güçlüklere rağmen (ve belki de sayesinde) içindeki güç potansiyelini hayata geçirmesini sağlayan bir etki yarattığını da biliyoruz.
Bir ülke insanlarının değerlerinin ortalaması ne ise, ona vekalet eden yönetici kitleninki de odur.
Dediğim gibi, yaşanan baskı ve zorluklar insanın elindeki değerlere yeniden bakıp, mücadele gücünü eline almasında ve kendisini bir üst bilinçte konumlamasında büyük önem taşıyor.
Yıllardır yaşananların bu günlere gelinmesini sağladığı inancındayım.
Gerçi, inançlı biri olmadığımı düşünürüm bazen....İnancın gerçekte ne olduğu sorusu gelir ardından.
Düşüncedeki hürriyetin, bilginin işleniş şeklinin, vicdan terazisindeki karşılığıdır belki de inanç...
Soru sorabilme özgürlüğü ise herşeyi tamamlayabilen bir puzzle parçası...
Madem ki; Cumhuriyet bizden, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller istiyor ve soru sorabilmek de bu üçlünün mütemmim cüz'ü;
O zaman; "Ne mutlu soru sormayı bilene, soru sorabilene"...
Işıl
Nisan'25
Yorumlar
Yorum Gönder