Sabır-zaman

 Sabrın erdemi anlatılagelir ezelî,

diğer bir çok insanî haslet gibi.
Onu koyalım bi kenara...
O kapı nereye açılır ona bi bakalım...
Ama önce yolu yürümek gerek.
Nâbî 'yi bilir misiniz...17. yy. dîvan edebiyatı şairi. Edebiyat tarihine mal olmuşlardan...
İstanbul'a gelir Anadolu'dan zamanın bi yerinde... Girer şairler  kıraathanesinden içeri, ilişir bir kenara. Kimse bilmez kimdir, neyin nesidir...İtibar görmez dolayısiyle, ismi taa İstanbul'a kendinden çok önce varmış olmasına rağmen...
Ama merak da uyandırır, kim bu süfli diye...Bu neydüğü belirsiz yabancının, yanlarında olmasından rahatsızlık duyan işin erbabı iki şair, kullanımı zor olan "ha" redifli mevcut  beyitlerden söylemeye başlarlar.
Sıra Nâbî 'ye geldiğinde zaten bu zor  redifle biten yeni bir beyit ekleyemeyeceği düşünüldüğünden, sıkılıp, mahçub olup ortamı terk edeceği umulur. O sırada bir ayran getirir kahveci. Herkes azımsayıcı bir merakla kulak kesilmiştir. Ayranından bir yudum alıp,
"Tutup keesin kenarından zarafetle bir höpürdet, desinler  ayran içmekte bu emmi amma mahir haa..." diyerek beyitleri tamamlar hem nükteli hem hafiften alaylı bir manâ ile...Herkes şaşkınlık ve hayranlıkla bakakalır, merak içindedirler kimdir  bu yabancı.
Adını öğrenmek isterler.
Der ki cevaben;
"Bende yok sabr-ı sükun    
sende vefadan zerre,
iki yoktan ne çıkar
fikredelim bir kerre"
Hemen önünde sıraya girerler, el öpmek için, saygıyla, öncesinde sabırsız bir büyüklenmeyle üstüne başına bakıp tenkid ettikleri ustanın kim olduğunu anlayınca, utanarak...

Bilindiği gibi, 'nâ' ve 'bî' farscadaki iki olumsuzluk ekidir ve asıl adı Yusuf olan Nâbî, tasavvufî bakış açısı itibariyle "yok" manasında mahlas olarak seçmiştir bu adı kendisine.

Evet sabır bir erdemdir ama ona gidilen yol tuzaklarla doludur her erdemde olduğu gibi...
Yürüdüğün yollar geçilirken,
geçilmiş olanın en zoru, varılan yerinse nihai nokta olduğu sanılır "yok"luğa uğranmadıysa henüz...
Peki dönersek açılacak kapıya, biter mi kapılar? Hayır...
Kimisi zamana tâbi, kimisi zamandan arî nice kapılar açılır sonsuza...
Zamansızlığa açılan kapının önünde merakla durup galebe çalmayı sorguluyorsak,
diyeceğim şu olur;
Zaman, anlarla örülür ancak anlar dizi diziyse sende abakusmüşçesine,
sabır işkencedir o vakit. Oysa zaman bir anlar manzumesiyse bir şiirin bütünlüğünü yaşarcasına içine girdiğin, ârîsindir artık...Ve sabır anlam değiştirmiştir özündeki bilme hali ile hemhal olduğundan.
Kendi âleminin zamansızlığının huşusudur seni sarıp sarmalayan...

Eskiler sükûneti bulmaya çalışarak, zaman zaman dağbaşında, zaman zaman çile odalarında varırlarmış oralara...şimdilerde meditasyon yoluyla vardıkları yere kimilerinin, yaşamın kendisinden
izole bir deneyim olarak yaşayıp hayata tahammül gösterebilmek için...Ama hayatın içine dahil edebildiğinde tüm hissiyatı,
herbiri işlevini tamamlamış olmakla,
Ne dağınbaşı...ne meditasyonu, ne çile odaları, ne de şiiri kalır. Şiir de sensindir, diğerleri de hem de hayli aşkınca...

Sevgiyle
Işıl






Yorumlar

Popüler Yayınlar